8 Ocak 2018 Pazartesi

Gökyüzünden başka sınır yok*

  
Güneşin baharı taşıyıp geldiği günün sabahında, pencereye vuran ışığın duvara yansımasıyla karşılaşırken “gün eksilmesin pencerenizden”  diyen şairin sözcükleri doldurmaya başladı odayı. Yatağın karşısında, beyaza boyanmış duvarı güneş ışınlarıyla beraber  sözcüklerin hareketleri kaplamaya başlamıştı. Şiirin edebiyat türleri arasında önce zihin dünyasında başlatttığı imgesel  devrimin  yaşama karışmasını hayal ediyor. Şiir üzerine kurulu bir dünyanın, nasıl olabileceği sorusunu soruyordum kendime. Ülkelerin adlarının, yönetim biçimlerinin, yasalarının, tarihlerinin ve daha bir çok şey gibi insanların davranış biçimlerine etkisini  ve bunun sonuçlarını düşünüyordum. 
  
   Modern çağın getirdiği pazarlama- satma- satın alma- teşhir etme -reklam kültürü  kelimelerine aşinalığımızın çıkarsal güncellenmesiyle kahvaltılarda yer kaplayan parasal ilişkilerimiz ve ayakta kalmak için para kazanma zorunluluğumuzun çelişkisiyle,  yorulmadık mı?

 Günün ortasının ısınmasıyla hafta sonunun olmazsa olmazları arasında olan çamaşır yıkama seansı. Kirlenmiş giysilerimizin aklanıp paklanmasıyla sere serpe yayıldığı iplerde eski ve yeni alınmış şeyler. Arınma ihtiyacımızın ritüelleri hepsi bir arada işte.

Modernitenin ve kapitalist dünyanın zihinlerimizde yaratttığı tahribatı ve akabinde yaşamsal bozgunculuğu nefes almamızı gittikçe zorlaştırdığının bilinciyle. Şiir bir Karşı Duruş’tur diyenlerin safında yer alarak.

- Neye. Kime Karşı Duruş ? un sorularıyla zihniniz meşgul ediledursun.

  Kapitalizm çağının tek tipleştirdiği. Büyük  ‘TEK’   projelerinin iktidarlaşmaya çanak tutan halkların demokrasisiyle!  Zihinlerimizi ele geçiren bir sanallıkla, kültür endüstrisine dönüşen edebiyatın en çok direneni sıfatıyla hak ettiği yeri bulmadığının endişesiyle. Karşı Duruş’ un  hareket alanını genişletmek ve imgesel dünyalarımızı korumanın aciliyetiyle Şiir’ e yol açın. 

 Kürtçe yazdığı Rê û Rêç * adlı şiir kitabında 
 “ hişyar bûm
 min li xwe kir 
fanêrê herî tenik ê asîmanî…” ve türkçe kaleme aldığı Aynadaki Çürüme* adlı kitabında  da
 “eşik gidebilen içindir” diyen sürgündeki kürt kadın şair Narin Yükler’e de yol açın…

   Günün ortasının ikindiye varmadan bir öncesinde toplumsal yaşamın, dayanışma kültürü etrafında direnmesinin onurunu korumak için.Yani Karşı Duruş’un alanını genişletmek için. Akademisyenlerin başlattıkları, üniversite dışında da ders verdikleri  ‘ 2018 Bütçe ’ konulu dersin vatandaşa düşen payının dolaylı vergilere dönüşmesini. Tabirinin caiziyle ‘iğneden ipliğe’ her şeye eklenen artışların kahvaltı sofralarımızda eksilen kahkaha seslerini  anlatır cinsten olduğunu ve rakamlarının  da yükselen grafiğini izleye dururken. Katılımcının birinin 
 - Haraca kesiliyormuşum gibi, hissediyorum. Dediğinin hissiyle biterken ders.

  Sevinçlerimizin kursağımızda kaldığı, son iki üç yıllık gündemi ve bu gündemin insanları sokaktan alıp, kişilerin kendi dünyalarında saklandıkları bir geriye çekilmeye zorladığı. Güvende olma ihtiyacıyla başlayıp, içimizdeki düşmanlarımızı üretttiğimiz,  sanrılara dönüşen uzun bir uykuya denk gelen, uykuda gezer olma halinde kurtulup. Artık uyanmanın perdeyi aralayıp , pencereyi açmanın zamanı değil mi? Geçmişten gelen genetiksel kodlarımızın sesine ihtiyacımız var.  “ Belleğin en derin ve en kuytu köşelerine sevincin ışığı düştükçe, insanların tarihte bir zamanlar bu cümbüşün içinde ve onun bir parçası olarak (özgürlük diye bir kavrama bile gereksinmeden)  var olabildikleri bilgisi de  anımsanılmaya başlar. Tersine dünya, tersinden katedilerek yeniden tersine çevrilmektedir’’* Tersine dünyayı kat etmek için eşik leri atlayanlara, gidebilenlere yani belleğimize, belleklerimize ihtiyacımız var. İşte bu yüzden geçmişten geleceğe kuracağımız köprülerde bugünün içine sıkışmış insanlar olarak değil. Bugünün içine belleğini taşıyıp , yarını değiştirebilen bir duyarlılıkla yaşamı üretmeye çalışmalı. Yürüyüşün çocukları olmaya soyunmalıyız.

  Tarihsel yıkımlarla, Sur , Hasankeyf gibi.. Kültürel yıkımlarla Nusaybin, Cizre gibi.. Bellek tahribatlarıyla  mezarlıklara saldırılar gibi.. Ekonomik kaygılarla da  işten uzaklaştırmalar, sürgünler gibi sonuçlar .. Var oluşun saf hali olan  gülüşlerimizi ve daha çokta kahkahalarımızı susturmak istediklerinin ziyadesiyle çok gülün, gülünüz ve güldürünüz. 

Gün elini eteğini çekip uzaklaşa dursun dağların ardında , Diyarbakır’lı Şair Cahit Sıtkı Tarancı nın sözcüklerini buyur edelim.

Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemde
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!

Yeter ki gün eksilmesin pencerenizden derken 2012 de istanbulda bir sahafçıdan kitabın isminin büyüsüne kapılıp aldığım 5 yıl sonra yolumu bulup okuduğum ve yenicek bitirdiğim Sevgili İsmail Mert Başat ın denemelerini bir araya getiren gökyüzünden başka sınır yok*  kitabını okumanızın önerisiyle.


  • Rê û Rêç : yol ve iz   
                                                                                                                                                    080118

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Virgül

Virgül kayarak gelir, oturur, cümle birikintilerinin arasına, kelimeler karmaşasında, boşlukları doldurma telaşıyla, bazı söz gru...